Yeşil Sol Parti Adayı Canan Özkan: İktidarı kadınlar yenecek
İZMİR – 14 Mayıs seçimlerinde Meclis’e 28 milletvekili gönderecek olan İzmir’de siyasi partilerin seçim çalışmaları sürüyor. Kentin birçok ilçesinde seçim bürolarının açılışını tamamlayan Yeşil Sol Parti, milletvekili adaylarıyla birlikte sahadaki çalışmalarına hız verdi. Birçoğu genç yaşlardan itibaren aktif olarak siyasetin içinde yer alan Yeşil Sol Parti’nin adaylarından biri de İzmir 2. bölge ikinci adayı Canan Kebenç Özkan.
KÜÇÜK YAŞTA PRİSLERLE TANIŞTI, SONRA MESLEKTEN DIŞLANDI
1983 yılında Malatya’da dünyaya gelen Özkan’ın çocukluk ve gençlik yılları Malatya’da geçmiştir. Küçük yaşta ailesinin Alevi ve sosyalist kimliği nedeniyle devlet baskısıyla tanışan Özkan, 1999 yılında HADEP’te gençlik çalışmaları ile siyasete atıldı. 2000 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Eğitim Sen ve KESK’te sendika üyesi oldu. mücadelede aktif rol aldı. Özkan, 2017’de çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile meslekten ihraç edildi. Özkan ile 1999’dan bu yana verdiği mücadeleyi ve milletvekili adaylığını konuştuk.
‘MÜCADELEDE ALDIĞIM KALBİMLE ADAY OLMAYA KARAR VERDİM’
Neden milletvekili adayı oldunuz?
Türkiye’de siyaset alanı, kadınlara yönelik ayrımcılığın doğrudan görüldüğü ve kadınların dışlandığı erkek egemen bir alandır. Siyasetin erkek işi olduğuna dair erkeksi bir algı var. Kürt kadın hareketi ve feminist hareketlerinin bu algıyı yıkmak için büyük bir emeği ve tecrübesi var ve bu alanda çok değerli mesafeler kat edildi. Siyaseti özgür kadın bakış açısıyla demokratikleştirmek, erkek zihniyetinin tahakkümünden kurtarmak ve kadın hareketinin bu uğurdaki çabalarını toplumsallaştırmak aday olmamdaki en motive edici sebepler arasında.
Özgür Bayan’ın çalışmalarını, özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan yaşam hakkı ihlallerini ve kadın hakları ihlallerini sokakta, sokakta ve iş yerlerinde kadın gözüyle gündeme getirmek gerekiyor. TBMM ve bu kapsamda Kadına Yönelik Şiddete Karşı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun maddelerinin aktif olarak uygulanması. Denetim mekanizmalarını işletmek kadın siyasetçiler için değerli bir sorumluluktur. Aynı zamanda bir kadın partisi olan HDP’de kadın milletvekilleri mecliste en yüksek kadın temsil oranına sahip partiler ve bu sorumluluğu yerine getirmişler ve getirmeye de devam ediyorlar. Arkadaşlarımdan aldığım güç ve kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı birikimle bu alanda sorumluluk alabileceğimi düşündüm.
Öte yandan Türkiye’de, özellikle iktidar kesiminde, özgür kadın emeğinden beslenen, farklı inanç, kimlik ve yaşam biçimlerini inkar eden ve faşizme varan monizmden beslenen resmi bir ideoloji var. Bir Kürt ve Alevi kadını olarak bugüne kadar farklı alanlarda yürüttüğüm demokrasi, özgürlük ve eşitlik çabalarını siyasi alanda da sürdürmek amacıyla aday oldum. Elbette emek karşıtı kapitalist sisteme karşı gösterilen mücadelenin her alanı anlamlı ve değerlidir ve birbirini tamamlar. Politik çabanın da kendi yapısı vardır. Emek geçmişimin birikiminden aldığım cesaretle sorumluluk almaya ve aday olmaya karar verdim diyebilirim.
Uzun yıllardır İzmir’de yaşıyorum. Kürt halkının emek ve sendikal çabalarına, örgütlenmesine, kadın özgürlüğüne, eşitlik çabalarına hükümetin tepkisi sonucu, kanunsuz KHK’larla ihraç edildikten sonra da burada çabalarımı sürdürdüm. Bir anlamda İzmir, iktidarın ideolojik hegemonyasını istediği gibi kuramadığı şehirlerden biridir. Başka bir grup siyasi hedeflerinde birleşince, hükümetin ‘korku ortamı yaratma’ stratejisi doğrultusunda İzmir seçilmiş ve Deniz Poyraz cinayeti de böyle bir atmosferde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra ortaya çıkan belge ve kanıtlar, amacın çok daha büyük bir katliam gerçekleştirmek olduğunu ortaya koydu. Tetikçinin profili de cinayetin tamamen profesyonel bir komplo olduğunu, katliam planının “karanlık koridorlarda” oluşturulduğunu gösteriyor. Bir anlamda ülkemiz, devletin bu tür katliamlara ışık tutmadığı, herkesin gerçek suçluları bildiği, ancak bu suçluların yargı tarafından korunduğu ve kollandığı bir gerçeklik içinde yaşıyor. Ama şimdi tuğlayı çekip kanlı duvarı yıkmak gerekiyor. Deniz Poyraz katliamı, 10 Ekim katliamı belki de çizilecek tuğlalardan biridir. TBMM’de ve her platformda Deniz Poyraz cinayetini ve 10 Ekim katliamını dile getirme, hesap verme, arkalarındaki gerçek suçluları ortaya çıkarma sorumluluğu, her gün olduğu gibi omuzlarımdaki yükü her geçen gün biraz daha artırıyor. arkadaşlarımdan biri.
‘YEŞİL SOL PARTİ ÜÇÜNCÜ SEÇENEK’
Neden Yeşil Sol Parti’den aday oldunuz?
Ülkeyi kutuplaştırarak, düşmanlaştırarak ve savaşarak var olan iktidar, kendi gücüne karşı başta kadınlar olmak üzere gördüğü her kesime savaş açmıştır. Yargısıyla, medyasıyla, çeteleriyle ülkeyi geri dönülmez bir uçuruma sürüklemeye devam ediyorlar. Savaş ve rant siyaseti, hükümetin temsil ettiği sermayenin çıkarları, halkları ve işçileri yoksullaştırmayı ve mülksüzleştirmeyi kaçınılmaz kılıyor.
Kadınların daha çok şiddete, baskıya ve güvensizliğe maruz kaldığı bu siyasi atmosfer, kadınların, halkların ve tüm ezilen kesimlerin demokratik siyaset cephesinin ve işgalinin gelişmesine de zemin hazırlıyor. HDP’de hayat bulan bu yer, toplumun geniş kesimlerinde karşılığını buluyor. Siyasi arenada HDP ile bir girişimde bulunamayan iktidar bloğu, bir seçim hilesi olarak da değerlendirebileceğimiz bir atılımla, hakim olduğu yargı aracılığıyla kapatma davası açtı.
İktidarın parti kapatma, Kobani davası gibi siyasi talimatla açtığı davalar yoluyla yargı yoluyla demokratik güçleri susturma, susturma ve etkisiz hale getirme politikası demokrasinin asgari kurallarını bile ortadan kaldırmıştır. Mafya kurallarının egemen olduğu bir dönemden geçiyoruz. Çok büyük bedeller ödedik, ödemeye de devam ediyoruz. Ama direnenler her zaman bir çıkış yolu bulur. Bu topraklarda özgürlük ve eşitlik ihtiyacı ve inancı hiç bitmedi. Osmanlı’nın iktidar oyunları bitmeyebilir ama direniş kendi yolunu bulur. Kadınların, ekolojistlerin, gençlerin, ötekileştirilmişlerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerinin sözcüsü olan Emek ve Özgürlük İttifakı ile mücadele devam ediyor. Seçimlerde bu ittifakın yüzü Yeşiller Sol Parti olacak. İttifaklardan biri Cumhuriyet tarihinin en gerici ve faşist cephesi olarak Yeşil Türkçülük iken, diğer ittifak gücü benim temel değerlerime, halklarımızın eşitlik ve özgürlük arayışlarına cevap verecek nitelikte ve kapsamda değildir. işçiler ve ekonomi politikaları neoliberal politikaların devamı niteliğindedir. Dolayısıyla Emek ve Özgürlük İttifakı ve içindeki Yeşiller ve Sol Parti üçüncü bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Bu tespitlerden yola çıkarak emeğin bedeline inandığım için Yeşiller Sol Parti’den aday oldum.
‘SEÇİM DEMOKRASİ VE FAŞİZM ORTAMINDA YAPILACAK’
14 Mayıs 2023 seçimlerine hem iktidar hem de muhalefet ayrı bir önem veriyor. Sizce bu seçimi kritik yapan nedir?
Hükümet sözcüleri sık sık “Türkiye’nin gidişatı bu seçimlerde belli olur” diyor. “Kırık saat bile günde iki kez doğruyu gösterir” gibi doğruyu söylüyorlar. Bu seçim bir anlamda referandum niteliğinde olacak. Faşizmin bir türü olan tek adam rejimi ya da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkeyi nefessiz bıraktı. Bu seçimde demokrasi ile faşizm arasında bir tercih yapılacağını söyleyebiliriz. Seçimin en kritik ve belirleyici olduğu toplumsal kesim şüphesiz kadınlardır. Kadın düşmanlığını İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek, kadın mesleğini çocuk sahibi olmaya indirgeyerek, kadınları işsiz bırakarak, yoksullaştırarak ifade eden siyasi iktidara cezasızlık politikalarıyla en büyük cevabı şüphesiz kadınlar verecektir. İktidarın en çok kadınlar tarafından yenileceğini düşünüyorum. Bu seçimlerin emekçilerin, kadınların ve gençlerin 22 yıllık sömürüye dayalı kölelikten kurtulma fırsatı vermesi açısından çok değerli olduğunu söyleyebilirim. Halkımız bu fırsatı değişimle değerlendirecek ve başarıya ulaşacaktır.
‘KÜRT SORUNU EN ÖNEMLİ SORUNLARDAN BİRİ’
Size göre Türkiye’nin en büyük sorunları nelerdir?
Sıklıkla söylendiği gibi, siyasi, kültürel, ekonomik, ekolojik ve sosyal olarak çoklu bir kriz durumu söz konusudur. Halkın derin bir yoksulluğa terk edilmesi, doğanın pervasızca yok edilmesi, ayrımcılığın ve kadına yönelik şiddetin yaygınlaşması gibi birçok alanda çok karanlık bir dönemde yaşıyoruz. Bu açıdan elbette ülkede haftalarca, aylarca konuşularak anlatılamayan çözülmeyi bekleyen pek çok sorun var. Özellikle çözüm bekleyen Kürt sorunu bunlardan biridir.
Kadına yönelik şiddet, ülkedeki analiz bekleyen en değerli toplumsal krizdir. Şiddeti bir formül, hatta bir yönetim şekli haline getiren iktidarın 22 yıllık raporuna baktığımızda kadın cinayetlerinin artması ve gasp edilen kadın haklarının günden güne budanması değişimi gerekli kılıyor. . Kadınların kazanımlarının eşit yaşam süresi temelinde güvence altına alınması, kadına yönelik şiddete karşı yasaların etkin bir şekilde uygulanarak gayret mekanizmalarının güçlendirilmesi acil ve hayati bir ihtiyaçtır.
Türkiye’nin en değerli sorunlarından biri Kürt sorunudur. Kilitlenme ve güvenlik kavramı AKP-MHP iktidarında en derin noktasına kadar taşındı. Türkiye halkları tarih boyunca bu sorunun savaş ve çatışma ile çözülemeyeceğini ağır kayıplar ve acılar yaşamıştır. Bu sorunun Kürt sorunu değil, barıştan, özgürlükten, eşitlikten ve demokrasiden yana herkesin sorumluluk alması gereken Türkiye’nin bir sorunu olduğunu söylemek daha doğru olur. Bu bağlamda şeffaf bir diyalog ortamında tüm muhatapların özgürce tartışabildiği, vatandaşların eşit, özgür ve barışçıl bir gelecek kuracağı günler, tüm vicdan sahibi insanların özlemi ve talebidir.
Bugün tecrit politikası tüm ülkeye uygulanıyor. Devletin baskısı, yasama-yürütme-yargı ve yandaş/havuz medyasının kendilerine tanıdığı imkanlarla tüm muhalif kesimler büyük bir tecrit altına alınmıştır. Gerçeğin kendisi izole edilerek bir saçmalık dünyası oluşturulmak istenmektedir. Algı operasyonlarıyla geçersiz gerçeklikler inşa edilmeye çalışılır. Bu nedenle izolasyon politikasına son verilmesi ülkemize derin bir nefes verecektir. Yeri gelmişken özellikle belirtmek isterim ki, tek adam rejimine karşı uygulanan tecrit politikasına karşı sözü olmayanların mücadelesi özlü değil, göstermeliktir. Bu tür siyasi oluşumlardan veya kişilerden demokrasi beklemek en hafif tabirle saflıktır. Cezaevlerinde bu kadar çok siyasi tutuklunun olduğu, hasta tutukluların olduğu ve bilinçli olarak ölüme terk edildiği başka bir ülke yok dünyada. Dolayısıyla analiz bekleyen en temel sorunlarımızdan biri cezaevleri ve siyasi tutukluların özgürlüğü meselesidir.
‘YARGIDA ADALETSİZLİK VE YENİLEME POLİTİKALARI’
Bugün Türkiye’nin en büyük ve öncelikli sorunlarından biri, yerini manevi bedellere çeviren yargıdaki adaletsizliktir. Yargıdan kadın haklarına; adil vergi sisteminden makul fiyat talebine; Özlük haklarından tüketici haklarına, sağlığa erişimden barınma hakkına, parasız eğitimden sağlıklı beslenme hakkına, ifade hakkından engelli haklarına, çocuk haklarından hayvan haklarına, barış hakkından yaşam hakkına, su ve toprak hakkından ekolojik haklara kadar adaletsizliğin iktidar bloğunun temel özelliği olduğunu söyleyebiliriz.
İktidar bloğu yandaşlarına, eşlerine ve arkadaşlarına büyük ekonomik ayrıcalıklar bahşederken, rant ve yağma siyasetinin yol açtığı ekonomik krizde kimileri servetlerine zenginlik katarken, diğer yandan vicdansız bir toplayıcılık düzeni var. çöpten ekmek. Kolektif emeğin eseri olan toplumsal varlıklara yerleşenler, halk için çöp konteynırlarını ve pazar yeri çöplerini görüyor. Yolsuzluk ve hırsızlık ülkenin çözülmesi gereken en büyük sorunlarından biridir. TÜİK bilgilerinde bile yüksek genç işsizlik oranı vahim boyutlara ulaştı. Hükümetin gençlere yönelik politikaları onları bir geleceksizliğe mahkûm ediyor.
“HÜKÜMET, KARANLIK GİRİŞİMLERDE YAPILARLA KURDUĞU İTTİFAK İLE ALEVLERE MÜDAHALE ETTİ”
Aynı zamanda Alevi adayısın. İktidarın Alevilere yaklaşımı ve Alevilerin talepleri hakkında neler söylemek istersiniz?
İktidar, Alevilerin eşit yurttaşlık talebine, bir yandan asimilasyon amacı güden Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, diğer yandan gerici tarikat, cemaat ve karanlık girişimlerde bulunan yapılarla ittifak yaparak yanıt verdi. Geçmişte Alevilere karşı. Dolayısıyla bu gerici-faşist ittifak dağıtılmazsa tüm muhalif kesimleri olduğu gibi Alevi soydaşlarımızı da daha kötü günlerin bekleyeceğinden korkuyoruz. Ancak ziyaret ettiğimiz tüm yerlerde özgürlük arayışının ve değişim umudunun çok güçlü olduğunu görüyoruz. Bu arayışın 14 Mayıs’ta sandığa çok güçlü bir şekilde yansıyacağına yürekten inanıyorum.
‘ÇOKLU KRİZİ AŞMANIN YOLU DEMOKRATİK CUMHURİYETDİR’
Sorunlara çözümleme öneriniz?
Tek adam rejiminin neden olduğu bu çoklu kriz durumunu aşmanın yolu, demokratik cumhuriyeti ve temel değerlerini hızla inşa etmekten geçiyor. Her alanda esas alınan katı milliyetçilik ve tekçiliğe karşı demokratik ulus ve demokratik özerklik anlayışını her alanda egemen kılmaktır. Karadeniz’de, Ege’de ve diğer bölgelerde yaşayan halklarımızın, işçilerimizin, kadınlarımızın, gençlerimizin, farklı inanç gruplarının ve farklı cinsel yönelimlerinin eşitlik ve özgürlük arayışlarının ancak böyle demokratik bir çerçeve ile karşılanabileceğini düşünüyorum.
Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz, milletvekili olursanız ilk ne yapacaksınız?
Aslında artık rüyayı geçtiğimizi düşünüyorum. Gerçekleşeceğine dair umudum ve inancım her zamankinden daha güçlü. Ülke olarak üssü gördük. Daha da kötüsü, neredeyse yok oluyor. Her alanda yeni bir hayat inşa etmek ve iktidarın yarattığı büyük enkazı ortadan kaldırmak misyonu ve sorumluluğu hepimizi bekliyor. Nasıl ki halklar, kadınlar ve emekçiler olarak depremde kaybettiğimiz ve alınmayan tedbirlerle onbinlerce insanın ölümüne yol açan iktidarın yarattığı yıkımı nasıl aşmaya çalıştıysak, rejim krizini de öyle atlatacağız. birlikte yürüteceğimiz çaba ile. Kimse bu hükümetten bir şey beklemiyor. En temel ihtiyacımız, gerçek ve güçlü bir demokratik anayasa ile toplumsallaştırılmış bir özgürlük ve eşitlik sistemidir. Evrensel hak ve özgürlüklerin tanındığı ve anayasal güvence altına alındığı, kadın cinayetlerinin ve şiddetin son bulduğu, demokratik hukuk ilkelerinin geçerli olduğu, sosyal ve ekonomik hakların hayat bulduğu bir sistem kuracağız. Yerel katılım mekanizmalarının işlediği güçlü bir yerel demokrasi olmaksızın bu arzunun gerçekleşmesi mümkün değildir.
Sivil, liberal, yeni demokratik bir anayasa, gerçek bir toplumsal sözleşme, Türkiye’de yeni bir başlangıcın ve demokratikleşmenin en anlamlı başlangıcı olacaktır. Bu anayasa; Farklı kültürlere, kimliklere, inançlara, ana dillere ve yaşam biçimlerine saygı temelinde eşit yurttaşlığı temel almalıdır. Bu kapsamda seçilmem halinde Meclis’te gerekli yasama faaliyetlerinde yer almayı hedefliyorum.
Seçilecek tüm arkadaşların, yasal çalışmaları ve ilgili denetim araçlarını kullanarak kadına yönelik şiddeti önleme mekanizmalarını güçlendirmeye, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ne ve aktif uygulamasına taraf olması için çok çalışacaklarına inanıyorum. Bu bağlamda tarihi direnişle ve büyük bedellerle örülen kadın özgürlük mücadelesine üzerime düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeyi de borçluyum.
catalcaajans.com.tr